Otuzlarının sonlarında, kocasından ayrı çocuk büyüten, kariyer sahibi kadınlardan biridir Alice (Virginie Efira). Hayattaki önceliği işi olan biridir. Ünlü bir moda dergisinde yazı işleri müdürü olarak fedakarca çalışır. Fakat her kariyerli kadının karşılaşacağı riski, gün gelir o da tatmaya başlar. Yarı yaşındaki bir genç kıza işini kaptırmakla karşı karşıya kalır. Tabii bu, boyun eğip kabulleneceği bir durum olmayacaktır. Bu noktada elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır. Patronunun, değişmesi gerektiği dayatmasına maruz kalır. Buna karşı koymak yerine işini kaybetmemek uğruna istenileni gerçekleştirme yoluna girer. Bu yolda planlar ve duygusal durumlar allak bullak olacaktır. Genç sevgili Bathazar’la (Pierre Niney) yaşayacakları da bu karmaşanın kaymağı oluverir.
Yönetmen David Moreau‘nun filminin başlangıcı biraz dağınık bir kurguya sahip. Alice’in dergi ozalitini onaylaması, yani matbaa sürecinin başladığı an itibariyle kısa bir seyahati söz konusu. Brezilya’ya yapılan bu seyahatin gidiş-dönüşü birbirine geçmekte. Alice’in havaalanında karşılanması bir tatil başlangıcına sizi hazırlayacakken bunun aslında dönüş olduğunu kısa bir süre sonra ancak anlayabiliyorsunuz. Belli ki uçak içindeki sahne sadece karşılaşma durumunu yaratmak için hazırlanmış. Hiçbir şey filmin kendi doğallığı içinde ilerliyor hissi vermiyor. Söz konusu sahneler birer zorlama hazırlık olarak varlığını hissettiriyor. Ayrıca yan karakterlerin çoğu, özellikle abla, daha çok parlatılıp filme yedirilecek potansiyele sahipken baş karakterin etrafında dönen tipler olmanın ötesine geçemiyor.
Yer yer Renee Zellweger‘in “Bridget Jones” hallerini hatırlatan bir fizyonomiye sahip olan Efira, bir sempati yaratsa da anne, sevgili ve çalışan kadın arasındaki günlük rol geçişlerinde çok etkili olamıyor. Filmin yan karakterdeki kadınları biraz kötücül ya da bayağı bir çizgi üzerinde tutulmakta. Rakip genç editör, kaprisli gergin fotoğrafçı, ezik sarışın sekreter, dedikoducu ofis arkadaşları, kardeşine sürekli eş arayan abla ve bir korku figürü olarak arada sırada görünen esas patron. Beri yandan erkekler içinde kontrollü bir patron, centilmen genç oğlan, genç oğlanın zeki ve rahat babası, dert ortağı yazı işleri arkadaşı, kısmen anlayışlı bir eski koca. Bu karakter dengesi/zliği içinde kadına bir rövanş hakkı sağlanmaya da çalışılmış. Alice’in eski kocasıyla yaptığı “genç sevgili” tartışması buna karşılık gelmekte. Tabii o sahnede de görülmekte ki Fransız da olsa erk zihin her yerde işlerliğini gösterebiliyor.
Film, orta yaş bunalımını patolojik bir durum gibi algılamaması noktasında dikkatli. Bu duygusal geçişi belirleyenin koşulların zorlayıcılığı olduğunu düşündürtebiliyor en azından. Zaten, henüz kırklarında birinin kaygı eşiğinin tavan yapması kendiliğinden gerçekleşen bir durum değildir elbette. Hele bir de işiniz, paranız ve babasından ayrı büyütebildiğiniz bir çocuk varsa durum o kadar da kötü değil demektir. Tabii vaziyet işini kaybetme noktasına geldiğinde bu ahkamları kesmek mümkün olmuyor. Filmin baş karakterinin yaşadıklarının temel sebebi de iş kaybetme korkusundan kaynaklanıyor. Özellikle aktüel dünyaların içindeki mesleklerde tam da en verimli olacağınızı düşündüğünüz zamanlarda işinizi yarı yaşınızdaki birine kaptırmak kaygısı çok hakim bir duygudur. Bu bir tehlike olarak görülmeye başladığı an bunalım hâli de başlar genelde. Alice’in bir şekilde kendini ispatı için yeni bir varoluş yaşaması da bir anlamda bunun sonucu belki de. Sonların hep romantik komedilerdeki gibi bitmesi dileğiyle.
Türkçe Adı: Son Moda Aşk
Yönetmen: David Moreau
Senaryo: Amro Hamzawi, David Moreau
Yapım: Fransa
Oyuncular: Virginie Efira, Pierre Niney, Charles Berling, Gilles Cohen
Süre: 92′
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder