reklam

7 Kasım 2013 Perşembe

Taken 2 (2012)

2011’in Kasım ayında gelen yeni teşvik ile birlikte siyasiler yabancı sinema yatırımcılarını Türkiye’ye çekmeyi planladı. Bütçede ayrılması planlanan meblağ 3 milyon TL’ydi. Bu fikrin 2011 yılına kadar uygulamaya geçirilmemiş olması yapılan desteğin düşüklüğünü bile unutturuyordu adeta. Nitekim Avrupa’da yabancı yapımcılara %40’lara varan teşvikler verilip, bir nevi filmler pazarlama ve tanıtım aracı olarak görülüyor. Tabii bunu yapan ülkeler de bu girişimin ekmeğini fazlasıyla yiyor. Woody Allen’in filmlerinden birinde (Vicky Cristina Barcelona) seçtiği mekân olan Oviedo’da o dönemden sonra turizm patlaması yaşanması bu olayın önemini vurgulama açısından güzel bir örnek. Böyle bir durumda âşık olunacak şehirlerin başında gelen İstanbul’un bir türlü doğru şekilde tanıtılamaması ve sinema sektöründe kullanılamaması ülkemizde devletin sinemaya verdiği önemin en belirgin göstergelerinden. İşte bu ilk atılım geleceğe dair bir umut vaat ediyor.
Öyle ki, böyle bir şehrin sinemada kullanılması yapımcılar için de bir şans. Hem tarihi yönü, hem de konumu açısından tam bir hazine. Nitekim küçücük bir hamlenin etkileri hemen hissedilmeye başlandı. 2012 yılında vizyona girecek birçok filmde İstanbul’dan kesitler görebileceğiz. Bunun en güzel örneklerinden biri ise, birinci filmiyle büyük ilgi gören başarılı aksiyon Taken’ın devamı nam-ı diğer Takip: İstanbul…
Filmin senaryosunu Leon, Transporter serisi, Taxi serisi ile zaten çok iyi tanıdığımız Luc Besson yazıyor. Filmin merkezinde kızına karşı korumacı, eski eşinle de ilişkilerini düzeltme sürecinde fazlasıyla kalifiye eski bir CIA ajanı… Yapım, göze hoş gelen dövüş, kovalamaca ve trafik sahneleri ile seyirciyi etkileme girişimlerinde bulunuyor. Bilindiği üzere aksiyon filmi severler için bu unsurlar olmazsa olmazlar arasında. Luc Besson denilince beklentiler yükselebilir ama senaryo olarak çok da özgün bir yapımla karşı karşıya sayılmayız. Peki, o zaman nedir bu filme ilgi duyulmasının sebebi? Bu sorunun cevabı pratikliği olabilir. Hakkını yemeyelim, ilk filmde de bu filmde de klasik aksiyon sinemasının bayağılıklarından sıyrılmayı çoğu zaman başarıyor. Lüzumsuz diyaloglar, soğuk ve itici espriler, tam kaybetti derken kazanmalar falan yok. Her şey o kadar sıradan değil neyse ki. Filmi asıl ayakta tutan diğer filmlerden farklı senaryosu değil, senaryoyu işleyiş biçimi yani.
taken Taken 2 (2012): İstanbul İstanbul Olalı...
Daha önce de belirttiğim gibi filmin aksiyon anlamında ilkinden geri kalır yanı yok. Aynı hız, aynı koşuşturmaca, aynı pratikliğe devam… Lâkin bu defa senaryo biraz daha boşlukta kalmış gibi. Hani filmi devam ettirebilmek için intikam hikâyesi çıkarmak, usta bir senarist için çok basit kaçmış. Nitekim arkası sağlam bir intikam hikâyesi de değil. Kızını kurtarmaya çalışan bir babaya karşı kin beslemek… Biraz zorlama veyahut kolaya kaçma…
Asıl başrole gelince, İstanbul’u beyazperdede yabancı bir yapımcı tarafından çekilen bir filmde bu kadar uzun bir süre görebilmenin heyecanı Suriçi’nin ara sokaklarına hapis olan karakterleri gördükçe zamanla eriyor. Evet, övgü dolu başlangıç sahnesi ve vapurda gerçekleşen kısa tanıtımı göz ardı etmemek lazım ama böyle bir şehirde film çekip, tüm sahneleri daracık bir alana sıkıştırmak hayal kırıklığı yaratıyor. Özellikle aynı köhne çatma sokaklardan sık sık geçilmesi, yıllardır rastlamadığım tarzda eski polis arabalarının tercih edilmesi ve diğer küçük ayrıntılar bazı paranoyalar yaratmıyor değil hani.
Birinci filmi beğenenler için aksiyon olarak ondan geri olmayan, senaryo olarak biraz daha arka planda kalan ve hareketi hiç bitmeyen bir film olmuş Taken 2. Hoş vakit geçirmek için ideal olup, unutulmaz bir film bekleyenler için hayal kırıklığı yaratabilir. Gerçi birinci filmi seyredip beklentiyi çok yükseltmek zaten hayalperestlik olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder